Avrupa’nın çekişmeli liglerinden biriyiz

Beko Basketbol Ligi’nin en çekişmeli haftalarından birini daha geride bıraktık.

Hep söylüyoruz kimin kimi yeneceği belli olmayan bir ligimiz var. Eğer siz bu kadar çok ‘yabancı oyuncu olmasaydı ligimiz bu kadar çekişmeli olur muydu’ diye soruyorsanız. Evet haklısınız. Bu konuyu tartışmak gerek…
Yabancı oyuncular ligin kalitesini artırıyorlar. Ama aynı zamanda genç Türk oyuncuların yetişmesinin önünü tıkıyorlar. Bu problem sadece bizde değil. Avrupa’nın birçok ülkesi için de aynı sıkıntı geçerli.
Sonuçta o ülkenin başarısı kazanılan Avrupa kupaları ile ölçüldüğü için kimse yabancı oyuncu transferinden vazgeçemiyor. Ama bir yandan da genç oyuncuların önünü açmak için uğraşıyorlar. Bugün Avrupa’nın bir çok yerinde oyuncu geliştirme ligleri var ve oralarda sadece ülkenin genç çocukları oynatılıyor. Bu liglerde genç oyunculara fırsat tanınıyor.

Bununla da kalınmıyor. Biz de basketbol okulu dendiğinde 8-10 yaşlarındaki çocukları basketbolla tanıştırmak için açılan ücretli okullar var. Bugün ABD’de oyun kurucu kolejleri hatta pivot oyuncu okulları var. Burada 18-20 yaşında yüzlerce genç oyuncuyu daha iyi oyuncu yapmanın çareleri aranıyor. Biz de eğer yabancı oyunculardan vazgeçemiyorsak bu yenilikleri uygulamamız gerekiyor.

AKATLAR ARTIK DOLUYOR

Hafta sonu oynanan maçları analiz etmeye önce Beşiktaş ile başlayalım.
Beşiktaş’ta Koç Ergin Ataman, siyah beyazlıları zirve yoluna yerleştirdi. Daha önemlisi ise onun da arzuları arasında en önde yeri olan tribünleri doldurma gayesine erişti. Akatlar artık doluyor.
Ama Beşiktaş için sahadaki 5’te bazen o kadar çok yabancı oluyor ki beyaz bir Türk oyuncu görmek için uğraşıyorsunuz. Beşiktaş’ta genç Türk oyuncuların yetişme ortamını hazırlama görevi yine Ergin Ataman’ın omuzlarında.

GALATASARAY SHİPP’İ ÇOK ARADI

Galatasaray Antalya’ya yenildi. Maçları birçok oyuncu ile oynamak kuşkusuz büyük bir avantaj ama bazen de tehlikelidir. Çoğu gün giren çıkan her oyuncudan yararlanırsınız. Bazen ise giren çıkanı aratır, o gün iyi oyuncu bulamazsınız. Galatasaray böyle bir gün yaşadı.

Ben yıllardır genç koçlara, oyunculara örnek olan, yanındaki oyuncuları büyüten tek oyun kurucumuz olan Tutku Açık’a daha fazla önem verilmesini istedim. Mahmuti ise Shipp’e öncelik tanıdı. O da haklıymış ki Galatasaray, Antalya maçında ABD’li oyuncuyu çok aradı. Antalya’da ise iyi dripling yapan, adam geçerek kendisine ve arkadaşlarına sayı pozisyonu yaratan iki oyuncu vardı. Bunlardan Reynolds30 sayı, Fisher ise 25 sayı 7 asistle oynadı.

Dripling ustalığının ne kadar önemli olduğunu bu maçta bir kez daha gördük. Türk oyuncumuz Melih Mahmutoğlu da 11’de 5 üç sayı isabeti ile 17 sayı attı. Melih’in bu iki oyuncudan daha iyi şut attığı tartışılmaz ama onun dripling aşkı, becerisi yetersiz. Bu yüzden top Melih’in elinde bir kaç saniye kalırken, aynı top dakikalarca dripling ustası yabancı oyuncuların elinde ve emrindeydi.

Anadolu Efes’e gelince… Savunma zaten iyiydi. Yunan koç Zouros ile daha da gücendi. TOFAŞ’a oyunun son 20 dakikasında sadece 14 sayı fırsatı tanıdılar. Sık sık tekrarlıyoruz, savunma oyuncusunun beyninde başlar.
Bir oyuncu savunmaya odaklanıp ben daha iyi savunmacı olacağım diye yürekten karar verince ertesi gün sahada bir gün önceye göre daha iyi savunma yapabilir. Özetle savunma karar odaklıdır. İnsanın aklından keşke hücumda böyle olsaydı diye geçiyor. ‘Ben daha iyi şutör olacağım kararı alan oyuncu ertesi gün attığı şutları soksaydı’ diye temenniler geçiyor. Ama hücum savunmaya göre daha zordur. Daha iyi şut atmanın yolu on binlerce şut atacağınız antrenmanlardan geçer.

HOŞGELDİN KEREM GÖNLÜM

Savunmada sesli iletişim (uyarı) çok önemlidir. Efes’te kenarda yardımcı koç Ekrem Memnun oyuncuları savunmada uyarıda tartışmasız Türkiye’nin bir numaralı asistan koçudur. Bazı oyuncular vardır, sahada kişilikleri karakterleri ile pozitif enerji yayarlar. Kerem Gönlüm bunların başında gelir. Ona hoş geldin diyoruz…
TOFAŞ’ta ise durumlar aynı ve genç oyuncu fabrikası olma özelliğini sürdürüyor. Cem Altıntığ, Samet Geyik, Kenan Sipahi bunlardan bazıları. Kenan Sipahi’ye hatırlatmak isterim. Bugün NBA iyi dripling yapan daha da önemlisi iyi pas veren beyaz oyun kurucular arıyor. Çinli Lin’in, İspanyol Ricky Rubio’nun öne çıkışlarının sebebi de bu. NBA’de pas Nash’ten sonra kaybolan bir sanat olmak üzere. Orada artık pas denince akla sadece smaçla tamamlanan alley-hoop pasları geliyor. Haftanın en güzel 10 hareketi içerisinde 9 tanesi mutlaka alley oop pasları oluyor. Şakayla karışık insanın içinde keşke Tutku Açık NBA’de oynayıp da bir tarafa bakılıp öbür tarafa verilen (No look) pasları Allay oop serisine ekleyen ilk Türk oyuncu olsaydı diye geçiyor.

Fenerbahçe’ye gelince… Kerem Gönlüm için söylediklerimizi Ömer Onan için de söyleyebiliriz. Sadece Fenerbahçe’nin değil Türk basketbolunun Ömer ve Ömer gibilerine çok ihtiyacı var. Ukic’in olmayışı Engin Atsür’ün her geçen gün daha iyi oynamasına yardımcı oluyor. Erdemir de ise koç Ahmet Çakı’ya özel bir yer ayıracağım. Erdemir’de bugün bir çok genç ve yetenekli oyuncu var. Mutlu Akpınar, Altan Erol, Yunus Cankaya bunlardan bazıları. Ama Türk basketbolu oyun kurucularını aradığı için, Soner Şentürk’ü sona sakladım.

AHMET ÇAKI’DAN BİR RİCA

Soner driplingi ile tıkalı trafikte motosikletiyle taksilerin kamyonların arasından geçmeyi sağlayan tek Türk oyuncumuz. Ama şutunu bir türlü istenen seviyeye çıkaramıyor. Son maçta 8 asisti var. İstatistiklerde görmedim ama top kaybı da en az o kadar. Birebirde set oyununda adam geçemiyor. Ahmet Çakı’dan rica ediyorum bu çocuğa özel bir yer ayır ve onu bir üst seviyeye çıkar. Antrenmanlarda da istatistik tut ve çalışmaları filme al. Bugün artık dünyada antrenmanları filme almıyor ve istatistik tutmuyorsanız boşuna yorulmayın deniyor. Bu yenilikleri de kullan ve Soner’i bütün genç oyuncuların örnek alacağı bir oyun kurucu yap. Sana sadece ben değil tüm Türk basketbol adamları teşekkür hatta minnet duyacaklardır.

Kaynak: Hürriyet


Beko Basketbol Ligi 4 takımlı bir lig değil

Geçen hafta BBL’de yaşanan olaylar, bizi istesek de istemesek de hakemler konusuyla yazıya başlamak zorunda bıraktı.

Basketbol, kaideleri bakımından dünyanın en güç sporlarından biridir. Basketbolcu olmak zordur. Hiçbir sporda “ pivot ayağını topu yere vurmadan kaldıramazsın” gibi, çok güç uygulanan steps kuralı gibi kaideler yoktur. Ayakla ilgili kaidelere şimdi yenileri de eklendi. Dribbling yaparken elinizdeki topu taşırsanız, yine kaide ihlali sayılıyor. Sayılamayacak kadar çok kaidelere basketbolcuların uyum sağlaması çok zordur. Ama aynı problem bu kaideleri uygulayan hakemler için de geçerlidir. Özetle hakemlik yapmak basketbolcu olmaktan daha da zordur. Bu yüzden biz bugün hakemlik mesleğini seçen kardeşlerimize teşekkür borçluyuz. Onlar olmasaydı, basketbol olmazdı. Ama bu güç mesleği yeterince iyi uygulayamadığınız zaman, basketbol oyunu kargaşaya döner. Başa baş geçen maçlar sonunda kaybeden her takım, haklı haksız hakemleri suçlar. Ben hakemlerin taraf tutmadıklarına yürekten inanıyorum. Ama onların yanlış kararları, daha çok güçlü takımların maç kazanmalarına yardımcı oluyor. Hakemlerin oyun başlamadan “şu takım daha güçlü maçı onlar kazanır” diye tahminde bulunmaları bile zararlı oluyor. Bu tahminlerin maç içinde zor pozisyonlarda farkında olmadan güçlü takımlar lehine düdük çalmaya zorladığı bilinen bir gerçek. Araştırmalar, hakemlerimizin maçtan önce beyinlerini yıkayarak seyirciden etkilenmeden ve hiçbir takımı favori görmeden maç yönettiklerinde performanslarının arttığını gösteriyor. Geçen haftaki maçların sonunda Karşıyaka Koçu Hakan Demir’in ilginç bir demeci vardı. Hakan, “Türkiye’deki lig 4 takımın ligi değildir. Bizde ligdeyiz, bizde varız” diyordu. Hakemlerimizin görevi bu 4 takımlık lig izlenimini silmek olmalıdır.

Koç ve oyuncuların hakem kararlarına itirazları yine çok arttı. Biz yine her düdüğe itiraz edilen bir lig olarak dünya rekoru kırmak üzereyiz. Hakemlerimizin önceliği, koçların üzerinden otorite sağlayarak, onları sakinleştirmek ve susturmak olmalıdır. O zaman oyuncular da hakeme itiraz etmeyi bırakıp, basketbola konsantre olacaktır. Örnek olarak Oğuz Savaş’ı ele alalım. Oğuz Savaş, aleyhine çalınan her düdükte hakemlere itiraz etmekten basketbolunu geliştirememektedir. Hâlbuki Türk basketbolun ona çok ihtiyacı var. Kenarda sakin ve kişilikli birçok koçumuz var. Mete Babaoğlu’da bunlara eklendi. Özetle “Spahija’yı susturun her şey düzelsin” diyoruz.

İsterseniz yine oyun kurucu konusuna dönelim. NBA’de geçen hafta bizi de üzen bir olay yaşandı. 21 yaşındaki İspanyol oyun kurucu Ricky Rubio sakatlandı. Onun sezonu kapatma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu söyleniyor. Ricky Rubio’nun şutu zayıf ama sahayı görüşü ve pasları mükemmel. Bu yüzden sadece daha birkaç aydır NBA’deyken çaylaklar all-star kadrosuna seçildi. NBA’de oynamayı gaye edinen Türk oyuncular için öncelik, pas yeteneğini geliştirmek olmaktır. Çünkü NBA’de hatta Amerika’da da artık pas denince akla sadece aley-oop pas geliyor. En olmadık yerlerden bile havaya topu atıp, atlet oyunculara smaç yaptırırsanız öne çıkıyorsunuz. Belli ki Amerika’da oyuncular boş zamanlarında aley-oop pas çalışmalarına odaklanmış durumdalar. Diğer beyaz Çinli oyun kurucu Jeremy Lin ise her maçta dikkatle izleniyor. Lin’de çok iyi bir şutör değil. Onun NBA’de öne çıkışı diğer takımların oyun kurucularını kızdırmış durumda. Bu yüzden Lin’e karşı oynarken, sanki milli takımda oynuyormuş gibi korkunç bir gayret sergiliyorlar. Lin’den çok sayı atıp, ondan çok asist yapıp gururlanmak istiyorlar. Bu yüzden Lin’de duraklama devrinde. Fakat o New York Knicks Koçu Mike D’Antoni’ye güveniyor. Koç D’Antoni’nin oyun kurucularına tanıdığı yetki inanılmaz boyuttadır. Phoenix Suns’da Steve Nash’in iki kere üst üste MVP seçilecek kadar süper basketbolcu oluşunun temelinde D’Antoni var. Steve Nash onun zamanında bir maçta beraber oynadığı tüm oyuncuların toplam sayısı kadar dribbling yapar ve top onun elinde sınırsız kalırdı. Şimdi Nash 38 yaşında ve hala NBA’in en iyi oyun kurucularından biri. “D’Antoni, Lin’i yeni bir Steve Nash yapabilecek mi?” suali herkesin kafasında dolaşıyor.

Benim dikkatimde Türk oyun kurucular üzerinde yoğunlaşıyor. Bu hafta Tofaşlı genç oyun kurucu Kenan Sipahi beni çok heyecanlandırdı. Koç Nihat İziç, Hidayet’i oyun kurucu olarak oynatarak onu Türk basketboluna kazandırmıştı. Kenan Sipahi’nin de önü çok açık. Bence haftanın en iyi genç oyun kurucusu Kenan Sipahi’ydi.

Birazda Ankara Hacettepe Üniversitesi takımından bahsetmek istiyorum. Hacettepe – Anadolu Efes maçından önce kulübün spor sorumlusu ile televizyonda bir röportaj vardı. Konuşmada yetkili yönetici “Hacettepe’de gayemiz büyük. Sadece basketbolda değil tüm sporlarda üst sıraları hedefliyoruz” diyordu. Hacettepe yetkililerinden önceliği basketbola tanımalarını rica ediyorum. Ankara bir süre önce Türk basketbolunun kalbiydi. Milli takım oyuncularının çoğu Ankara kökenliydi. Biz İstanbullu koçların en büyük hedefi, Ankara’da yetişen milli oyuncuları transfer etmekti. Şimdi durum çok farklı. Ankara, basketbolun kalesiyken şimdi sessiz bir yuvası oldu. Hacettepeliler, Ankara basketbolunu layık olduğu yere taşırlarsa, basketbol tarihimizde çok özel bir yere yerleşirler. Bunun ispatı önümüzdeki yıl bir Ankara takımının BBL’de son 4’e kalmasıdır hatırlatıyoruz.

İlginç not: Şut makinelerinin ilki Anadolu Efes’te kullanılmaya başlandı. Galatasaray ve Darüşşafaka’nın şut makineleri ise gümrükte bu hafta alınıyor.

Son nokta: Avrupa kupalarındaki son temsilcimiz Beşiktaş Milangaz’a başarılar diliyoruz.

Kaynak: Hürriyet


En güçlü adaleniz: Beyniniz

Olaylı bir haftayı geride bıraktık.

Ama ben kötümser değilim. Basketbolumuzun önü giderek açılıyor. Fenerbahçe Ülker Sports Arena’nın dolu oluşu bunun bir ispatı. Önümüzdeki hafta Fenerbahçe ve Galatasaray için kritik bir hafta. Euroleague için karar haftası. Biz her iki takımımızın da iyi sonuçlar alıp son 8’de sahada olmalarını gönülden diliyoruz. Euroleague’i bu yüzden haftaya masaya yatırmak doğru olur. Ama Beko Basketbol Ligi’nin bu yılki play- off serisinde, basketbol tarihimizin en heyecanlı, çekişmeli belki de yine olaylı maçlar olacağı artık ortada. Bu olaylar için çözümü seyircilerden beklemek haksızlık olur. Onların basketbol sevgilerinde daha sakin davranmaları için zamana ihtiyaç var. Bu yüzden play-offlar’da sorumluluk daha çok hakemlerimizin üzerinde olacak. Fenerbahçe Ülker-Beşiktaş maçında hakem üçlüsü daha güçlü tecrübeli ve sakin olsaydı bu olayların hemen hemen hiçbiri olmazdı. Ben bu olaylardan sadece Ergin Ataman’ın oyundan atılması konusundan fikirlerimi söyleyeceğim.

Biz Türkiye’de yeni ve büyük oyuncular yetişsin diye uğraşırken elimizdeki kıymetli ve bilgili koçları kaybetmek istemiyoruz. Ergin bu sene yönetimin finansal desteği ile tek başına Beşiktaş taraftarlarının tribünleri doldurmasına çalışıyor. Beşiktaş’ı Türk basketbolunda layık olduğu yere çıkarmak için çılgınca gayret içinde. Fenerbahçe maçındaki hakemler bu gerçeğin farkında olsalardı, Ergin Ataman olayı olmadan biterdi.

Hafta sonu Fenerbahçe Ülker Sports Arena’nın dolu oluşu çok önemliydi. Galatasaray artık Abdi İpekçi’nin kralı. Geriye Beşiktaş kalıyor. Ve Ülker’in patronu Sayın Murat Ülker’den ve Yıldırım Demirören’den bir araya gelip Beşiktaş’a da bir salon kazandırmaları için ilk adımı atmalarını rica ediyorum. Bir gerçek her gün güçleniyor. Basketbolumuz geliştikçe tribünler doluyor. Tribünler doldukça basketbolumuz büyüyor. Siz Euroleague son 8’de 1 veya 2 takımımızın katılımıyla Sinan Erdem Salonu’nu düşünebiliyor musunuz? Tabi yine malum konuya geliyoruz. Basketbolumuzun büyümesi için, büyük Türk oyunculara ihtiyacımız var. Yabancı oyuncu sorunu giderek artıyor. Siz son günlerde NBA All-Star organizasyonu dolayısıyla NBA maçlarını seyredemiyorsanız size tavsiyem ESPN’deki kolej maçlarını izlemeniz olacaktır. Bugün Amerika’nın kolej takımlarında yüzlerce siyah oyuncu var. Bunlardan her yıl 40-50 tanesi mezun oluyor. Bunların tümünün NBA’de yer bulmaları imkansız. Çünkü NBA kadroları zaten dolu. Üstelik NBA’de kamuoyuna açıklanmayan bir kaide var. Her kulüp, en az 2 veya 3 beyaz oyuncuya kadrosunda yer vermek zorunda. Aksi halde Amerika’da basketbol “siyahlar sporu” olma yolunda tartışılmaz bir noktaya gelmek üzere. NBA yönetimi, sadece siyahlardan oluşan takımları beyaz seyircilerin izlemeye gelmeyeceğinden çekindikleri için en az 2-3 beyaz oyuncu kuralı geçerli. Bu yüzden her yıl 40-50 siyah oyuncu Avrupa veya Asya yolunda oluyor. Bunların önünü kesmek imkânsız, hepsi iyi oyuncular. Zira biz basketbolu bir spor olarak görürken, onlar basketbolu bir geçim imkânı olarak görüyorlar. Ucuza gelecek siyah oyuncu sayısı arttıkça, Türk çocuklarının öne çıkma şansı azalıyor. Ne yapılabilir? Yabancı sayısı sınırlanabilir mi? Buna federasyon karar verecek. Biz basketbol adamlarımızın görevi, iyi Türk oyuncu geliştirme gayesini yaymakla sınırlı. Son Fenerbahçe-Beşiktaş maçında Engin Atsür bizi ümitlendirdi. NBA’de çaylaklar All-Star maçında en çok ilgi çeken oyuncular, İspanyol Ricky Rubio ve Çinli Linn oldu. Bu iki beyaz oyun kurucu gösterinin zirvesindeydiler. “Ne zaman Türk oyun kurucular NBA’de yer alacak” diye düşündükçe düşünüyoruz. Bunun çaresini söylüyorum. Türkiye’de genç koçlar, ellerindeki en yetenekli oyuncuları boyu uzunda olsa oyun kurucu yapmalıdırlar. Örnek olarak Cenk Akyol’u ve Serhat Çetin’i alalım. Eğer bu oyuncular yıldız ve genç takımlarında oyun kurucu olarak oynasalardı, bugün basketbol seviyeleri nerelerde olurdu siz düşünün. Yeniliklere de açık olmalıyız. Türkiye’de bir an önce (oyuncu geliştirme koçu) anlayışı artık uygulamaya geçmelidir. Ben bu yeniliğin bir an önce Aydın Örs’ün gerçekleştirmesini bekliyorum.

Şut makineleri geldi geliyor. Sporcularda ADALE HAFIZASI diye bir özellik vardır. Bir oyuncunun ritim kazanması, özgüven sağlayıp iyi şutör olması için on binlerce tekrar gereklidir. Şut makineleri bunu gerçekleştirecek mi göreceğiz. Son günlerde bu aletlere bir yenisi daha eklendi. Biz hep antrenman deyince bacaklarımızı, kollarımızı kuvvetlendirmeyi anlarız. Ama bir basketbolcunun en güçlü adalesi beynidir. İyi oyuncu olmak, çabuk ve doğru kararları vermek ve özgüven için beyin jimnastiği de şarttır. İlk fırsat da beyin jimnastiği yenilikleriyle tanışacağız.

Kaynak: Hürriyet


Hoşgeldin Beşiktaş Milangaz

Dengeli ve kimin kimi yeneceği belli olmayan, çekişmeli bir lige sahip olduğumuzu Konya’da bir kere daha gördük ve sevindik.
Euroleague’de son 8’e katılmaya çalışan 3 kulübümüz de Türkiye Kupası Finali’nde tribünlerdeydi. Euroleague takımlarının kupa finaline çıkmadığı Avrupa’da başka bir ülke var mı, ben bilmiyorum. Beşiktaş ve Banvit karşı karşıya geldiler ve kazanan Beşiktaş Milangaz oldu. Beşiktaş kupayı kazanırken, Türk basketbolu da Konya’yı kazandı. Konya artık Anadolu’nun basketbolumuzda özel yeri olan bir ili olacaktır, bundan kimse şüphe etmesin. Bizi sevindiren bir başka konu da televizyon kanallarının basketbola olan ilgilerinin giderek artmasıydı. Bu yıl Türkiye’de basketbol maçlarını çok kıymetli basketbol adamlarıyla yayınlayan kanallar NTV Spor ve Lig TV3 vardı. Bunlara Sports TV’de eklendi. Sports TV bugüne kadar voleybola olan ilgisiyle tanınırdı. Ama Konya’da artık repertuarlarına giderek basketbolun ağırlık kazandığını mükemmel yayınlarıyla ispatladı. Sports TV’de NBA maçlarını tartışan 2 kıymetli basketbol yorumcusu var (Yiğit Giray ve Özgün Çelen) Ben NBA için böylesine yeterli bilgiye sahip Türkiye’de sadece Murat Murathanoğlu var sanırdım. Bu iki genci Türk basketbolunun giderek yayıldığının televizyon başındaki ispatları olarak görüyorum. Türkiye Kupası’nda başka bir kadroyla yayınladılar. Aralarında genç ve bilgili basketbol koçlarımızdan Serdar Apaydın da vardı. Basketbolsever gençlerimiz için bilgili koçlardan maçları dinlemek büyük bir şans. Biz sayın Ahmet Gülüm’e ve İlhan Bey’e teşekkür ediyoruz.
Basketbolseverlerimizin birçoğu Amerikalı koç Bobby Knight’ı tanırlar. Bobby Knight tam 40 yıl koçluk yapıp, kıymetli sayısız kupaları okuluna kazandıran bir koç. Onun basketbol bilgisi kitapları ve yayınladığı CD’lerle Amerikan basketboluna çok şey katmıştır. Geçen gün NCAA maçını televizyonda izlerken gördüğüme inanamadım. Maçın yorumcusu Bobby Knight’tı ve bilgisi, tecrübesini bu sefer televizyon kanalarından Amerika’ya yayıyordu. Son olarak eğer NBA maçlarını seviyor ve seyrediyorsanız NBA maçlarını Kaan Kural, Alp Özgen ve genç yorumcularıyla sunan CNN Türk’ü sakın kaçırmayın. Ben bu bütün kıymetli yorumculardan sadece basketbolu tanıtmak ve sevdirmekle yetinmeyip Türk basketbolunu geliştirmeyi de, kendilerine yaşam gayesi yapmalarını rica ediyorum. Türk basketbolunu geliştirmenin en kolay yolu DAHA İYİ BASKETBOLCU yetiştirmekten geçiyor.
NBA’de bugün 21 yaşındaki İspanyol oyuncu Ricky Rubio kariyerinin ilk yılında hep ön planda. Son günlerde New York’da oynayan Çinli genç oyun kurusu Jeremy Lin NBA’de yeri yerinden oynatıyor. Bütün medya ondan bahsediyor. Siz bundan sonra Çin’de basketbolun ne kadar sevileceğini ve ne kadar iyi oyuncu çıkacağını düşünebiliyor musunuz? Jeremy Lin dün son şampiyon Dallas ‘a karşı 25 sayı 14 asist ve 5 top kapmayla oynadı. Onu iyi seyredin. Eğer onun gibi oyuncular yetiştiremiyorsak yazık bize. Hep söylüyoruz bizden NBA’e gidecek ilk oyun kurucu gencimiz Türk basketbolunun gücünün ispatı olacaktır. Bugün Fenerbahçe’de yetenekli iki oyun kurucumuz var; Engin Atsür ve Hakan Demirel. İkisi de kenarda oturup maçları seyrediyorlar. Devşirme Emir Preldzic de devşirme ama basketbolunu ülkemizde geliştiren bir oyuncu. Bizim yeni bir Hido için en yakın namzedimiz. Ama onun NBA yolunda artık önü çok açık değil. Emir kaç zamandır sahalarımızda gözükmüyor. Ne oldu da Emir gibi bir yetenek ortada yok. “Onu neden kaybediyoruz?” diye soruyorsanız cevabı “Bunu koç Spahija’ya sorun” olacaktır.

TÜRK ÇOCUKLARININ ŞUTTAKİ EN YETENEKLİSİ: ÜMİT SONKOL

Türk çocuklarının şuta ne kadar yetenekli olduklarının bir ispatı da Aliağa Petkim’li Ümit Sonkol oldu. Uzun boyuna rağmen 3 sayıdaki başarısı bizi sevindirdi. Ümit’in antrenmanlarda attığı şut sayısı 1500’ü geçmez çünkü bizde şut antrenmanları çok yavaş yapılır. Saatte 1200 şut attıran şut makinesi Türkiye’ye, Efes’e geldi. Galatasaray bayan takımına ve Darüşşafaka’nın aletleri de yolda geliyor. Bu makineleri artık tanıyacağız ve gerçekten faydalı mı göreceğiz. Kulüplerimize gelince Fenerbahçe için olan fikrimizi söyledik. Ukic orda 2 numara oynamalıdır. Efes’e gelince iyi giden şey Sinan’ın her geçen gün 3 sayı şutunu geliştirmesi. Türkiye’de sahada lider oyuncu anlayışı zayıftır, koçlar saha içinde de liderdir. Bunun dışına çıkan tek oyuncumuz Kerem Tunçeri. Onun liderliğini Efes çok arıyor. Galatasaray’da ise problem Shumpert. Shumpert’a ne olduysa oldu ve kendine olan güvenini kaybetti. Galatasaray’ın onun sayı katkısına ihtiyacı var. Banvit oluşturduğu mükemmel temel üzerinde her geçen gün daha da gelişiyor. Orada da lider vasfı olan Barış Ermiş’i izliyoruz. Beşiktaş kafa karıştıran savunması ile Galatasaray ve Banvit’i yendi. Koç Ergin Ataman’ı ve yönetici Şeref Yalçın’ı, Beşiktaş’ı Tük basketboluna kazandırdıkları için tebrik ediyoruz ve başta Serhat Çetin olmak üzere tüm oyuncuları kutluyoruz.

Kaynak: Hürriyet


Türkiye sizinle gurur duyuyor

Eskiden basketbol maçları Beyoğlu’nun ortasında, Lütfi Kırdar’da oynanırken tribünler hep dolu olurdu.
Seyircilerin büyük bir kısmı maçlara giremezlerdi ve salonun önünde içerideki kadar bir kalabalık seyirci kitlesi maça giremediği için üzülürdü. Salonun büyüklüğü sınırlıydı ama dolu tribünler medyanın ilgisini çeker ve basketbol yazılır, konuşulurdu. Sonra Lütfi Kırdar basketbola kapatıldı ve maçlar yeni bir salon olan Abdi İpekçi’ye alındı ama Abdi İpekçi’ye erişim çok güç olduğu için basketbol boş tribünler önünde oynanmaya başlandı. Tabi henüz Anadolu’ya da basketbol yayılmamış olduğu için basında basketbol küçüldükçe küçüldü. Gazetelerde basketbol maçlarının sadece sonuçları yazılır hale geldi ve tribünler boş kalmayı sürdürdü. Basketbol adamlarını yıllarca üzen bu boş tribünler oldu. Televizyon kanalları maçları vermeye başladıktan sonra boş tribünler, televizyon kanallarında da gözüktü. Bu görüntüler tüm basketbol adamlarımızın hayatlarını alt üst etti ve ben “Basketbolun gerçekten büyüdüğünü söylememiz için erişimi zor Abdi İpekçi tribünlerinin dolması gerek” der ve yazardım. İlk defa Galatasaray taraftarları son CSKA maçında tribünleri doldurdu ve basketbol layık olduğu yere çıktı. Bunu gerçekleştiren Galatasaray seyircisine teşekkür ediyoruz onların oraya gelmesini sağlayan Oktay Mahmuti’yi de tebrik ediyoruz. Özetle CSKA maçını sadece sonucu ile değil, dolu tribünleriyle de basketbolumuzda bir devrim olarak kabul ediyoruz. Eğer önümüzdeki Olympiakos maçının oynanacağı Pire’ye ulaşım kolayca bir organizasyon şirketi tarafından sağlanırsa, Galatasaray seyircisi deplasmana giden en kalabalık seyirci grubu olarak tarihe geçer. Hemen ekleyelim; bu durum Fenerbahçe taraftarlarını üzmesin. Fenerbahçe, Avrupa’da en büyük spor salonlarından birine sahip. Bu da bir ilk. Avrupa’da spor salonlarının hemen tümünün sahibi devlet veya belediyelerdir.Bu salon ise Fenerbahçe Kulübü’nündür. Fenerbahçe seyircisinin, Fenerbahçe Ülker tesisini nasıl dolduracağını önümüzdeki yıl hep birlikte izleyeceğiz. Yeter ki Fenerbahçe yönetimi basketbolumuzda başarı yolu açık Türk koçlarından oluşan bir teknik kadro oluştursun.
Dönelim geçen haftanın basketboluna. Galatasaray’ın CSKA’yı mağlup etmesinin temelinde sergilediği savunma gücü yatıyor. Galatasaray, Euroleague maçlarında ortalama 86 sayı atan CSKA’ya son 10 dakikalık periyotta sadece 10 sayıya izin verdi. Galatasaray’ın savunma sloganı (SON TOPA KADAR) anlayışı CSKA’yı 10 sayıda tuttu. Galatasaray savunması Türkleriyle yabancı oyuncularıyla bütünleşip bir yumruk olmuş durumda. Birçok ülkeden bir araya gelmiş oyuncu grubunu bir yumruk yapan koç Oktay Mahmuti, en büyük övgüyü hak ediyor. Geçen hafta yazmıştım. Galatasaray’ın hücumlarda kullandığı dikine yer değiştirmeler, yan hareketlere karşı adam değiştirerek savunma yapan CSKA’nın savunma planını bozdu. Ender Arslan’ın pota dibine girip girip, dışarı çıkışı Andric’in ikili oyunlardan sonra potaya hızlı kaçışları çok etkili oldu. Ama esas başarı savunmadaydı. CSKA oyun kurucusu Teodosic, maçtan sonra “Galatasaray savunmada ne yaptı anlayamadık” diyordu. Anlayamadığı şey özel, kafa karıştıran savunma değildi. Galatasaray savunmasının özelliği her oyuncunun yüreğini ortaya koyup ölümüne savaşmasıydı. CSKA bu savaşı kaybetti ve ne yapıldığını anlayamadan Rusya’ya geri döndü. Bu savunmaya basketbolda (BİRİMİZ HEPİMİZ, HEPİMİZ BİRİMİZN İÇİN) savunması denir. Her oyuncu tuttuğu adama yenilmemek için ölümüne savaşır, onu rahatsız eder, şut atmasını zorlaştırır ama en önemlisi kendisini geçmesine izin vermez. Çünkü rakibi kendisini geçerse, diğer arkadaşlarının tutukları adamı bırakıp yardıma gelmelerine zorlayacaktır. Bu da sonuçta onların tuttukları adamın sayı atmasını sağlayacaktır. Birimiz hepimiz için anlayışı budur. Siz arkadaşlarınızın güç duruma düşmelerini önlemek için ölümüne savaşırsanız, arkadaki arkadaşınızda size “Sen ölümüne savaş yinede tuttuğun adam seni geçerse arkada biz hazırız” diye konuşarak sizi güçlendirirler. Gerçektende tuttuğunuz oyuncu size geçerse hepsi yardıma hazırdırlar. Hepimiz birimiz için anlayışı da budur. Fenerbahçe için söyleyeceklerimizi söyledik Bandırma Kırmızı’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Koç Selçuk Ernak, Türk koçlarının ne kadar güçlü olduklarının yeni bir ispatı oldu. Bizim derdimiz, hep söylüyoruz koçlarımızla değil. Yeni yetişecek büyük oyuncularımızı bekliyor da bekliyoruz yinede Şafak Edge, Yiğitcan Turna, İbrahim Yıldırım, Fatih Cantitiz’in özellikle dribbling yetenekleri bizi çok etkiledi, ümitlendirdi. Seyirciler maçtan sonra Bandırma sizinle gurur duyuyor diye bağırıyorlardı. (Bizde Türkiye sizinle gurur duyuyor diye bağıracağımız genç oyucular için kenarda bekliyoruz) beklenti listemizde Karşıyakalı İlkan, Birkan ve Saruhan da var.

Kaynak: Hürriyet


Basketbolumuz yeni Hidayet’ler bekliyor

Geçen hafta 3 Euroleague takımımızın da maçlarını kaybetmesi bizi üzdü.

Ama zaman üzülüp önümüze bakma zamanı değil. Her sonuçtan çare çıkarıp zirve yolundan şaşmamamız gerek. Son sekiz takım arasına girebilmemiz için şansımız tükenmiş değil. Hala üç takımımızdan birinin son sekize girme şansı var. Ama bazı gerçekleri artık görme zamanı. Zirve yolunda savaşan ülke olarak biz yalnız değiliz. Bizim basketbolumuzu Avrupa’da yalnız sadece İspanya ile kıyaslamak gerçekçi değil, bunu görmeliyiz. Rusya, Yunanistan hatta İtalyanlar da bizim kadar hatta daha iddialılar. Bu gerçek bizi daha hırslandırır. Zirve yolunda öne çıkmak için daha bilinçli ev gayretli olmamız sağlanırsa biz bu durumdan olumlu sonuç çıkarmış oluruz. Türk basketbolunu zirve için iddialı görmek istiyorsak DAHA İYİ OYUNCU yetiştirmemiz gerek. Türk çocuğunun basketbola olan yeteneğini kimse görmezlikten gelemez, ama biz bir gerçeği kabullenmeliyiz; biz Türk çocuğunun içindeki yeteneğinin tamamını çıkartamıyoruz. Özetle onu olabileceği kadar iyi oyuncu yapamıyoruz. Son zamanlarda yetişen oyuncularımız içinde yeteneğini sonuna kadar kullanan tek oyuncu Hidayet Türkoğlu. Biz Hidayet gibi sahada her şeyi iyi yapan genç oyuncular yetiştirmek zorundayız. Bu kolay bir şey değil. İlk engel takımlardaki yabancı sayısı çokluğu gözükse de esas sebep bu değil. Zaten bunu değiştiremeyiz. Ama biz Türk çocuğunu oynadığı genç takımlarda daha iyi oyuncu yapabiliriz. Bu konu hiç kimsenin tek başına çözebileceği problem değildir. Bu yüzden bütün Türk basketbol adamlarımız birleşip, toplanıp, tartışıp Türk çocuğunun önünü açmalıyız. Çok büyük bir ihtimalle basketbol anlayışımızı değiştirmemiz gerekecektir. Türk basketbolumuzun en büyük isimlerinden koç Samim Göreç, Amerika’da basketbolunu geliştirirken bulunduğu bölgede basketbol anlayışı set offense-taktiğe dayalı bir anlayıştı. İstanbul’da basketbol koçları tebeşir kullanıp taktik çizerken Ankara’da basketbol anlayışı free play- serbest oyun, motion offense- serbest oyun anlayışı’ydı. Ankara’da serbest hareket anlayışı iyi oyuncuların yetişmesini sağladı. Sonraları taktik Ankara’ya da sıçradı ve iyi oyuncu yetiştirmedeki anlayışın önünü tıkadı. Özetle yeniden altyapılarda free play-serbest oyun anlayışını uygulamaya dönmeliyiz. Konu çok derin. Bugün Amerika’da iyi basketbolcu yetiştirmek istiyorsanız ilk ve ortaokul beden dersi öğretmenlerinin basketbolsever yapın anlayışı geçerli. Bizde niye olmasın? Jimnastik hocaları basketbolu sever ve oyuncu yetiştirmekten zevk alırsa ne kadar güzel olur bir düşünün.

Koçluk anlayışı içinde iki kavram vardır: Öğretmenlik ve taktisyenlik

Bizde genç takımın koçları oyuncu kazandırmak yerine maç kazanmak üzerine konsantredirler. Koçlara öğretmen dersek şaşırlar, taktisyen dersek gururlanırlar. Bu yüzden de ellerinden taktik tahtası ve tebeşir eksik olmaz. Aslında onlar da haklıdır. Çünkü çalıştıkları kulübün yöneticileri onlardan sadece maç kazanmalarını isterler aksi halde işlerine son verilir. Gerçekten duruma çözüm bulmak çok zordur. Kimse bunu tek başına çözemez. Bugün Türkiye’de birbirinden güçlü televizyon kanalları basketbol yayınları yapıyorlar. Bu çok sevindirici bir şey. Bu programlarda TÜBAD basketbol adamları derneğinden tecrübeli, bilgili eski basketbolcular da yer alsa bence çok iyi olur. Bu kanallarda zaten Nur Germen, İbrahim Kutluay, İhsan Bayülken gibi tecrübeli basketbolcular var. Bilgi paylaşıldıkça büyür. Arada bir bugünkü kıymetli koçlar da programlara katılırlarsa mükemmel olur. Bu yüzden ben hayat gayeleri basketbolu sevdirmek olan Murat Murathanoğlu’na, İsmet Badem’e, Yiğiter Uluğ’a ve Murat Kosova’ya sesleniyorum; programlarınızda basketbolu sevdirmenin yanına Türk basketbolunu da geliştirmek anlayışını da eklerseniz hayat gayenize erişebilirsiniz.

Euroleague takımlarımıza gelince; şimdilik Galatasaray MP gibi gözüküyor. Bugünün basketbolunda oyuncuların yatay ve dikey hareketleri yer değiştirmeleri birbirinden farklı sonuçlar veriyor. Eğer sizin oyuncularınız sadece yatay yer değiştiriyorlarsa onları savunmak kolay olur. G.Saray oyun anlayışında dikey hareketleri en çok kullanan kulübümüz. Örneğin Ender Arslan topu yanındaki arkadaşını her verdiğinde sahanın dibine kadar kat edip sonra yeniden 3 sayı çizgisine geri koşup oyunu başlatıyor. Bu dikine hareket CSKA gibi adam değiştirerek savunmaya karşı çok etkili oluyor. Bu yüzden Galatasaray’ın adam değiştirmeli savunma yapan CSKA’ya karşı şansı var.
Fenerbahçe’ye gelince, Fenerbahçe’nin geleceği çok parlak. Bu yeni salonla beraber Fenebahçe’nin basketboluna bakış açısı çok genişledi. Kulüp içindeki problemler biterse Ayın Örs ile birlikte Fenerbahçe’nin Avrupa’nın en güçlü takımlarından biri hatta en güçlüsü olacak gibi gözüküyor.

Anadolu Efes zaten Türk basketbolunun temeli. Ellerinde çok güçlü bir kadro var, çok iyi savunmacı ve çok şut atan birçok oyuncuları var. Kinsey, Lafayette, Sinan ve Doğuş Balbay’ın savunmada perişan edemeyeceği takım yok gibi. Ardından Kerem Tunçeri, Cenk Akyol ve Vujacic gibi şutörleri var. Rakip takımı önce yıpratıp sonra sayılarla dağıtmak şansı Efes için uygun. Bence Efes taktik savunmalar yerine ölümüne savaş uygulamasıyla oyuncular beyinlerini değil, yüreklerini sahaya yansıttıklarında çok daha iyi sonuçlar alabilirler.

Kaynak: Hürriyet


Basketbolumuzda başarının sırrı

Geçtiğimiz hafta Trabzon’da şapkadan Halil Üner çıktı.
Halil Üner, Türkiye’nin basketbola hayatını adamış heyecanlı, inançlı, bilgili koçlarından biri. Trabzon’da kendini yeniden kanıtladı. Bundan sonra Trabzonspor’u, Trabzon’da yenmek hiç kolay olmayacak. Halil’in heyecanı, özgüveni Trabzon seyircisine de yansımış durumda. Tribünler doluydu. Bu da bizi çok sevindirdi. Biz Halil Üner’e de Trabzon seyircisine de hoş geldiniz diyoruz. Trabzonspor’un mevsim başındaki koçu Tolga Öngören içinde birkaç kelime eklemek istiyorum. Tolga Öngören de ülkemizin yetiştirdiği en bilgili, en kaliteli koçlardan biri. Tolga en kısa sürede basketbolumuzda yine çok olumlu katkılar verecektir, bunda kimsenin şüphesi olmasın.

Başarılı, bilgili Türk koçlarının sayısı her geçen gün artıyor Basketbolumuz, kendi koçlarıyla güç kazanıp zirveye yürüyor diyebiliriz. Önümüzdeki yıl hiçbir yabancı koç kalmazsa kimse şaşırmasın. Hatta Yunanlılar, Avrupa’nın en iyi koçları diye hala adları geçen Yugoslav kökenli koçlarla yollarını ayırırlarsa, onlarda Türk basketbolunu örnek alıyorlar diyebiliriz.

Türk basketbolunun derdi yabancı koçlarla değil, yabancı oyuncularla. Biz artık Barac, Batista demekten, onları konuşmaktan sıkıldık. Yeni Türk oyuncuları konuşmak, onlarla gurur duymak istiyoruz ama bu gayemize ulaşamıyoruz. Çok sayıda büyük, hatta iyi oyuncu yetiştiremiyoruz. Bu yüzden biz Cenk Akyol, Cevher, Ender, Furkan, İlkan, Engin ve Göksenin gibi birçok oyuncumuza sesleniyoruz, “ÇIKIN ORTAYA”. Basketbolunuzu geliştirin ve bizi yabancı oyunculardan bahsetmekten, met etmekten kurtarın diyoruz. İki problemimiz var. İlki daha iyi genç oyuncular yetiştirmek. İkincisi ise Beko Basketbol Ligi’ndeki oyuncularımızın da kendilerini geliştirmeleri. Daha iyi genç oyuncu geliştirmek istiyorsak, altyapı çalışmalarında 1-1 antrenmanlarına öncelik tanımalıyız. Hep söylüyoruz, siyah oyuncularla beyaz oyuncular arasındaki fark sadece atletik yetenek farkı değildir. Siyah oyuncular, çocukluk yaşlarından itibaren her antrenman sahasında çıkışlarında çalışmaya 1-1 ile başlarlar. Beyaz oyuncular için ise öncelik topu bir iki kez yere vurup, ardından 3 sayılık şut atmaktır.

1-1 mücadele oyuncunun top kullanmasını dribblingini geliştirir ve daha önemlisi ona çabuk bir ilk adım kazandır. 1-1’e sadece set oyunlarındaki gibi durarak başlamazsanız, dribblingle adam geçmeyi de buna eklerseniz oyununuz her gün gelişir. Türk çocukları da, dribblingle topu kaybetmeden bir yerden bir yere rahatça topu taşırlar ama dribblingle adam geçme yeteneğini hemen hemen hiç geliştirmezler. Bu yüzden crossover, bacak arası, arkadan yön değiştirmek gibi maharetleri bilseler bile kullanmazlar. Bugün kulüplerimizin çocuğunda, A takımlarında iyi dribbling yapan, dribblingle adam geçen siyah oyuncular var. Eğer kulüpler bu oyuncuları genç takımları için sadece 1-1 öğretecek yardımcı koç olarak kullansalar basketbolumuza çok faydalı olurlar.

Sadece Türkiye’de değil, Avrupa’da da dribblingle adam geçen beyaz oyuncu hemen hemen hiç yok. Sadece Olympiakos’da Spanoulis dribblingle adam geçiyor. Bu sayede de diğer sınırlı yeteneklerine rağmen onun Avrupa basketbolunda özel bir yeri var. Bunun terside doğru Avrupa takımlarında yer alan siyah oyuncuların hemen hepsi dribblingle adam geçiyorlar. Unics Kazan’ın skoreri Domercant bile bir basketbolcu için çok fazla kilosuna rağmen dribblingle adam geçebiliyor. Geçemeyen tek oyuncu Galatasaray’da oynayan Shumpert. Belli ki Shumpert gençliğinde sadece şuta konsantre olmuş. Bugün NCAA kolej maçlarını seyrederseniz, Amerika’da birçok genç oyuncunun dribblingle adam geçme yeteneğine hayran olursunuz. Eskiden dribblingle adam geçen oyunculara rakibin ayak bileğini sakatlayan oyuncular denirdi. Şimdi Boston Celtics’in gardı Rajon Rondo’ya (rakibin belini kıran oyuncu deniliyor. 1-1’in faydası sadece hücum gücünün artmasıyla sınırlı değil. Çocukluğundan beri 1-1 oynayan siyah bir oyuncunun savunması da doğal olarak gelişiyor. Tarence Kinsey, bugün her tuttuğu oyuncuya savunmasıyla nefes aldırmıyorsa bunun temelinde onun basketbola ilk başladığı günden beri oynadığı 1-1 oyunlar var. Bugün A takımlarımızda oynayan oyuncularımız içinde gelişmenin sırrı dribblingde saklı. Dribblingle adam geçmenin olmazsa olmazı sürat değiştirmektir. Biz hızla depara kalkıp, sonra aniden duraklayıp yavaşlayınca rakibinizde duraklar ama o sizden bir adım geride olur. Savunmacınız üstünüze gelirken tekrar depara kalkarsanız, onu geçeceğiniz garantidir. Tabi bu tereddüt aldatmasına yön değiştirme, arkadan dönme, bacak arası gibi maharetleri de ekleyince çok daha iyi oyuncu oluyorsunuz. Özet, alt yapıda 1-1’e önem verirsek Avrupa basketbolunda çok kıymetli bir avantaj yakalarız. Ayrıca daha iyi oyuncu olmak isteyen her oyuncumuz boş zamanlarında dribblingle adam geçmeye çalışmalıdır. Unutmayalım iyi dribbling yapan iyi şut atar. Bugün Türkiye’nin en iyi oyun kurucusu Kerem Tunçeri. Kerem Tunçeri özelliklerine dribblingle adam geçmeyi de eklerse NBA’in hangi takımında oynar karar sizin. SON DAKİKA Olin Edirne – Galatasaray maçı sonunda Olin Edirne koçu Erdem Can’da başarılı Türk koçları listesine eklendi.

Kaynak: Hürriyet


Trabzon’da kazanan Türk basketbolu

Beko All Star gösterisi ile haftayı kapattık.
Böyle bir mükemmel organizasyonu organize eden herkese candan teşekkür ediyoruz. All Star maçında kazanan Türk basketbolu oldu. Trabzon’un da basketbol şehri olma yolunda ilerleyişi bizi çok heyecanlandırıyor, sevindiriyor. Sadece Yıldızlar Karması maçı değil, 3 sayı ve smaç yarışmaları da ilginçti. Dünyada (şut doktorlarının) görüşleri farklıdır. Bazıları top doğrudan çemberden geçmezse dahi potaya çarpıp yeniden fileye dönüşü yüzünden 3 sayı çizgisinin ortasından atılan şutlara öncelik tanırlar. Bazıları ise ortadan atılan şutlarda pota çember ve filenin birlikte görülmesi yüzünden nereye nişan alacağımızı bilemeyeceğimiz için sadece çemberlerin gözüktüğü köşeden atışları tercih ederler. Bizim 3 sayı yarışmamız doktorlardan hangisini haklı çıkardı bilemiyorum. Siz ne dersiniz?

Smaç yarışmasında ise siyah oyuncular doğuştan kazandıkları daha iyi sıçrama yeteneklerini bir kez daha ispat ettiler. Geçen All Star organizasyonunda Sinan Güler (beyazlar da sıçrar) iddiasını şampiyon olarak kanıtlamıştı. Bu kez de bu iddianın arkasında Doğuş Balbay’ı gördük ve sevindik. Gelelim hakemlere… Hakemler olmasa basketbol oynanmazdı. Ama onlar zaten güç oyun olan basketbolu ekledikleri maddelerle daha da güç bir oyuna çeviriyorlar (dribbling yaparken top taşındı mı taşınmadı mı kararı). Bence All Star yarışmalarında hakemlere de ayrı bir yer ayırmak gerek. Hakemlerin basketbolda en çok zorlandıkları hareket hava atışı. Oyun başlarken topu havaya atmakta bile zorlanıyorlar. Bu yüzden de hava atış kararlarını giderek azaltıyorlar. Eskiden her maçta bir kaç kez hava atışı yapılırdı. Bugün sadece hava atışını maç başlarken yapıyorlar. Bir gün bu hava atışı yerine yazı tura atarlarsa şaşmamak gerek. Şaka bir yana biz gene de onlara iyi ki varsınız diyoruz. Ama ilerdeki All Star’larda hakemleri hava atışı yarışında da görmek istiyoruz.

Gelelim Euroleague… Fenerbahçe Ülker – Unics Kazan maçı bizi üzdü. Ben geçenlerde Bobby Knight’ın savunmanın önemini anlatan bir yazısını okudum. Bunda Knight, oyunun en önemli süreci 3.çeyrektir hele aynı güçteki iki takım arasında ilk yarıda beklenmeyen bir fark oluşursa 3.çeyrek daha önemlidir diyordu. Çünkü half time’da mağlup takımın koçu bağırıp çağırıp takımını havaya sokacaktır. Öndeki takımın ise kafasında ister istemez şu maç bu farkla bitse diye tereddütler oluşur görüşündeydi. Bu yüzden öndeki takımların sadece savunmaya odaklanıp 3. çeyrekte kaç sayıya müsaade edecekleri kararını soyunma odasında vermelidirler tezini savunuyoruz. Özetle hücumu unutup savunmaya odaklanmayı öneriyordu. F.Bahçe Ülker-Kazan maçında Fenerbahçe ilk yarı sonunda 41-24 öndeydi. Eğer üçüncü çeyrekte potalarında sadece 18-20 sayı yemek için kararlı olsalardı ve bunu gerçekleştirselerdi maçı kazanmışlardı. Fenerbahçe üçüncü çeyrekte 30 sayı yedi bu da oyun sonucunu belirledi.

Yabancı koçlara karşı olduğumu her fırsatta tekrarlıyorum. Biz Yugoslav kökenli koçlardan ne öğreneceksek bağırıp çağırma dahil her şeyi Tanjevic’ten öğrendik ve Türk koçlarla zirveye doğru yola çıktık. Benim hayalim kendi koçlarıyla zirveye çıkan ilk basketbol ülkesi olmamız. Fenerbahçe’nin önü çok açık. Bundan sonra Fenerbahçe maçlarını kendi mükemmel sahasında oynayacak. Fenerbahçe’nin Avrupa’nın Barcelonası olması şansı çok büyük. Ama bunun gerçekleşmesi için bir tek şart var. Tribünlerdeki Aydın Örs en kısa sürede parkelere inmelidir. Koç olsun demiyorum ama sahadaki teknik kadronun yanındaki Aydın Örs sadece danışmanlık bile yapsa kenar yönetimi ve oyuncular arasında sevgi ve saygı inanılmaz olacaktır. Bizden söylemesi..

Lafayette’nin gelişi Anadolu Efes için olumlu bir gelişme. Lafayette kendine sayı fırsatı yaratacak kadar iyi top kullanıyor. Savunması iyi, bu yüzden Anadolu Efes, Sinan, Lafayette ve Tarence Kinsey ile beraber müthiş savunmacı 3 oyuncuya sahip. Ayrıca Kerem Tunçeri Vujacic ve Cenk Akyol gibi 3 tane çok iyi şutörleri var. Kerem Tunçeri Hido’dan sonra yeteneğini sonuna kadar kullanma yolundaki ikinci oyuncumuz. Türk basketbolunun ona ihtiyacı var. Lafayette Kerem Tunçeri’nin sağlam kalmasına da katkısı olabilir. Ufuk Sarıca’nın problemi 10-11 iyi oyuncu arasında o gün aralarında en iyi oynayan beşi seçmek olacaktır. Galatasaray’da ise Tutku açık aranıyor. G.Saray’ın sahada lideri yok. Tutku Türkiye’deki beraber oynadığı oyuncuları daha iyi oyuncu yapan tek oyun kurucumuz. Ama onun takıma katabileceği çok şey varken bunları Oktay Mahmuti kullanmak istemiyor ve onu lider yapmıyor. Galatasaray maçlarının Tutku oynarken ve Tutku kenardayken skorları ayrı tutulsaydı onun kıymeti çok daha kolay anlaşılırdı. Galatasaray için en olumlu olay Göksenin Köksal’ın basketbolumuza kazandırılması diyebiliriz. Türk basketbolumuza çok faydalı olacaktır. Bunu gerçekleştiren Oktay Mahmuti’ye teşekkür ediyoruz.

Kaynak: Hürriyet


Türkiye’nin basketbolcu üreten fabrikası: Tofaş

Geçen hafta beni en çok etkileyen takımımız Tofaş oldu.
Tofaş, “Beko Basketbol Ligi’nde bende varım, geliyorum” dedi. Beni etkileyen Fenerbahçe galibiyetinden çok Tofaş’ın temeli, yapısı ve basketbola bakış açısı oldu. Tofaş’ın başkanı Efe Aydan bana bir süre önce “Tofaş sadece otomobil fabrikası değildir. Tofaş, Türk basketboluna iyi oyuncu yetiştirme fabrikasıdır” demişti. Giderek bu yolda da ilerliyorlar. Tofaş’ın başında Türk basketbolunun en iyi basketbolcularından Efe Aydan var.

Bir basketbol adamının, kulüp başkanlığında da ne kadar başarılı olduğunu bize ispatlayan Efe Aydan ile guru duyuyoruz. Tofaş’ın kulüp yapısında kolay ortada gözükmeyen kıymetli menajer Coşkun Teziç, üçgenin diğer ucunda ise Nihat İziç takımın koçu. Türk basketbolu, seyircilerin hayranlık duyarak izleyecekleri büyük oyuncular arıyor. Bunu her fırsatta tekrarlıyor. Bence şu anda Türk oyuncuları içinde, yeteneğini sonuna kadar kullanan oyuncuların başında Hidayet Türkoğlu var. Hidayet, 2 metreden uzun boyuyla genç takımda oyun kurucu olarak oynadı ve önce basketbolcu oldu. Sonra da her pozisyonda oynayarak Türkiye’nin yetiştirdiği komple oyuncular listesinin başına yerleşti. Hidayet’i geç yaşında oyun kurucu yapan koç Nihat İziç’ti. Özetle (Hido’nun bugün ki çok yönlü oyuncu oluşunun temelinde Nihat İziç var) Nihat İziç’in, Efe ile beraber Tofaş’ta birçok yeniliğe yol açacaklarını hep beraber bekliyoruz. Tofaşlılar Türk basketbolunu çok ihtiyaç duyduğu (oyuncu geliştirme koçu anlayışını) uygulamaya geçirmek üzereler. Nihat İziç, zaten şu anda genç Türk oyunculara en çok şans tanıyan koçumuz. Onun yanında, sadece çalıştırdığı oyuncuyu daha iyi oyuncu yapmaktan başka bir şey düşünmeyen Nihat İziç’in asistan koçlarını bulduklarında ve kullandıklarında Türk basketbolu sınıf atlar.

Bugün genç ve iyi oyuncu yetiştirmekte zorlanıyoruz. Biz, hep bizim ligimizin İspanya Ligi ile zirve yolunda çekiştiğimizi söylüyoruz. Bugün 21. yaşındaki İspanyol oyuncu kurucu Ricky Rubio, NBA’de her geçen gün daha fazla alkış topluyor. Hep söylüyorum, biz genç bir oyun kurucumuzu NBA’e yollar ve o genç orada başarılı olursa ancak o zaman İspanya’yla rakibiz diyebiliriz. Bizim çok iyi genç oyuncu yetiştirmekte zorlanmamızın sebebi, koçlarımızın sayısız tebeşir kullanmaları. Bizde genç takımlarda bile taktik öne çıkıyor. Genç takım koçları bile öğretmen olacağına taktisyen koç oluyor, çocuklarda yeteneklerini kullanma ortamı bulamıyorlar. Genç takımlarda bizim antrenmanlarda 1’e1 çalışmamız çok sınırlı. İspanya’da hemen her takımda taktisyen koçun yanında, sorumluluğu oyuncu yetiştirmek olan asistan koçlar var. Üstelik İspanya’nın çeşitli yerlerinde oyuncu geliştirme merkezleri var. Orada sadece fundamental (temel bilgiler) geliştiriliyor. Bizde genç çocuklarımızı NBA’e yollamak istiyorsak tebeşir kullanmayı azaltıp, bütün bu yenilikleri uygulamamız gerekiyor. Benim yabancı koçlara karşı olduğumu herkes biliyor. Buna rağmen ben Türk koçlarının yanına görevi oyuncu geliştirmek olan siyah asistan koçlar getirmekten yanayım. Bu güç olabilir. Kolay yol ise şu; bugün hemen her takımımızda çocukluğundan beri 1’e1 oynadığı için top kullanması, dribblingi, adam geçişi kuvvetli birçok siyah adam var. Bu oyuncuları kulüplerimiz genç takımları için asistan koç olarak kullansalar bence doğru yolu seçmiş oluruz.

Geçen haftaki yazım için birçok yorum aldım. Bazıları, kulüplere boş tribünler yerine para cezası verilse anlayışını tenkit ediyorlardı. Beni, kulüplere ne ceza verileceği ilgilendirmiyor. Biz birçok basketbol adamı, hayatlarımızı basketbol ve tribünlerin dolması heyecanıyla yaşadık. Bu henüz gerçekleşmedi. Cezalar ne olursa olsun, tribünlerin dolmasına engel olmamalıdır. Basketbol sevgisi her gün artıyor. Ama henüz istenen seviyeye gelmedi. Bunun ispatı, Beşiktaş’ın Eurocup’ta Çek takımıyla oynadığı çok önemli maçta tribünlerde sadece birkaç yüz taraftarını olmasıydı.

Türk basketbolunda eskiden savunmamız çok zayıftı. Ama biz iyi savunmacı olacağız diye karar verince işler değişti. Bugün Türk basketbolunda savunmamız güçlü, hatta çok güçlü. Ömer Aşık NBA’de savunması sayesinde yer alıyor. Bizim farkında olmadığımız bir konu var. Basketbolcunun en güçlü silahı şutu, dribbilingi, pası değil beynidir. Türk çocuğu en güçlü silahı beynini kullanarak daha iyi oyuncu olur. Bu konuyu önümüzdeki hafta tartışacağız. Son olarak ben Aliağa Petkim koçu Burak Bıyıktay ve Ümit Sonkol’u da tebrik ediyor, hoş geldiniz diyorum.

Kaynak: Hürriyet


Hoşgeldiniz

Haftayı mükemmel bir bayanlar All-Star organizasyonu ile kapattık.
Türk basketbolunu bayan basketboluna çok ihtiyacı var Türkiye’de. Yalnız basketbolun değil bütün sporların önünü tıkayan futboldur. Türk çocuğu iki taşı yan yana koyup, kale yapıp bir topla arsada futbola başlar. Bir daha da ona diğer sporları sevdirmek çok güç olur. Bayanlar için durum farklı. Kızlarımız futbol oynamıyorlar. Basketbolun önündeki futbol engelini aşması bayan basketbolu geliştikçe kolaylaşıyor. Durumu daha da açıklayalım. Eğer bayanlar da futbol oynasalardı, gazetelerde basketbola ayrılan yer sadece 2 satır olurdu. Basketbol için tek bir yazı tek bir televizyon programı bulamazdık. Bu yüzden biz basketbol adamları bayanlarımıza teşekkür, hatta minnet borçluyuz. Biz özellikle Anadolu’da bayan basketbolunu başlatan kulüplere ve organizasyonlara yürekten teşekkür ediyoruz. Bayanlar tribünleri de doldurunca erkekler için tribünlerde yer kapmak bir yarışa dönüşecektir.

Tribünlerden bahsedince, akla hemen boş sahalarda taraftarsız maç oynama cezası geliyor. Bu ceza değişmelidir. Basketbolun 1 numaralı problemi boş tribünleri doldurmaktır. Televizyonlarda maç yayınlanırken, boş tribünlere bakıp üzülmekten maçı izleyemezsiniz. Bu üzücü durum yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Ama biz cezalarla tribünleri yeniden boşaltmaktan vazgeçmeliyiz. Tabii tribünleri dolduran seyircilerin büyük bir kısmı sadece basketbol için değil, tuttukları kulübün renkleri için maçlara geliyorlar. Bu yüzden de sahaya yabancı madde atmanın, Türk basketboluna ne kadar zararlı olduğunun bilincinde değiller. Ama zamanla seyircinin basketbol kültürü geliştikçe bu çeşit olaylar önce azalıp, sonra yok olacaktır. Tabii sahaya yabancı madde atmak gibi olayları cezalandırmak gerek. Bu cezalar, bunu yapan taraftarların tuttukları kulübe maddi cezaları olmalıdır.
Ben, büyük takımların birbirleriyle oynadıkları maçlarda rakip takım taraftarlarının da maçlara alınmasından yanayım. Güvenlik güçleri arttırılarak saha içi disiplini sağlanabilir. Lütfi Kırdar’da maç oynanırken ertesi gün gazetelerde sadece dolu tribünler değil, salonun kapısında bekleyen maça girememiş yüzlerce taraftarın resmi de yer alırdı. Basketbol, kaideleriyle dünyanın en güç sporu. Oynamak çok güç, hakemlik ise daha da zor. Bu zor şartlarda tribünlerdeki taraftarların hatalı davranışlarının temelinde maalesef koçlarımız ve oyuncularımız var.
Bugün NBA maçlarını izlediğimiz zaman, dünyanın en zengin ve megaloman NBA oyuncularının hakemlere itirazlarını sınırlı olduğunu görüyoruz. Koçların çoğu ise oturdukları yerden maçları yönetiyorlar. Bizde ise durum farklı. Birbirinden kıymetli birçok koçumuz, oyunun başından sonuna kadar hakemlerin kendi takımlarına çaldıkları her ters karar için itiraz ediyorlar. Çoğu ayakta ellerini kollarını sallıyor ve durmadan konuşuyorlar. Onları örnek alan oyuncularda, koçlarından aldıkları cesaretle tek bir ters karara bile isyan etmeden kabullenmiyorlar. Bu gidişe bir çare bulmak gerek. Çünkü koçların ve oyuncuların hakemlere sınırsız itirazları tribünleri de etkiliyor. Kulüplerin ateşli taraftarları kendi takımlarına hakemlerin haksızlık yaptığı kanısına varıyorlar ve çok çirkin girişimler için, kendilerini haklı görüyorlar.
ABD’de de disiplin eskiden yetersizdi. Amerika’nın gelmiş geçmiş en iyi koçlarından Bob Knight hakemlere kızıp, sahaya oturduğu iskemleyi atmasıyla hatırlanır. Ama onlar bu gidişe çare buldular. Sıra bizde. Büyük kulüplerimizin başındaki koçların başarılı koçluk kadar, saygı değer olmanın da önemini sergilemeleri gerekiyor. Oyunculara gelince, her takıma pozitif enerji yayan, arkadaşlarını sakinleştiren liderlere ihtiyacı var. Burada da Mirsad Türkcan’a görev düşüyor. Mirsad basketbolumuzda birçok ilkin sahibi. O, NBA’de oynayan ilk Türk oyuncumuz. Ama ikinci yeniliği olumlu değil. Mirsad, hakemlere itirazı ilk başlatan oyuncumuz. Onun başlattığı şov giderek büyüdü. Tek kişilik şov bütün kulüplere ve oyuncularına yayıldı. Mirsad, basketbolunun sonunda başlattığı bu kargaşa ile hatırlanmak istemiyorsa artık yepyeni bir Mirsad olmalıdır. Gerektiğinde hakemlerden özür dileyen, arkadaşlarını yatıştıran, saygı değer bir lider olmalıdır. Biliyorum bu çok güç, hatta imkânsız. Ama olumsuz Mirsad’ın, olumlu Mirsad’a dönüşünün etkisi beni heyecanlandırıyor ve yüreklendiriyor. Mirsad hangi resimle hatırlanacak, kararı o verecek.
Bugün Galatasaray, Fenerbahçe hatta Beşiktaş maçları taraftara açık oynansa…

Kaynak: Hürriyet