Sihirli kelime DAHA

Basketbolumuzun önü karışık. Devşirmelerle beraber 6 yabancı ile oynanacak BEKO Ligi’nin önümüzdeki yıl tarihimizin en çekişmeli ligi olacağı muhakkak. Kulüpler sadece yabancı oyucularla değil, yabancı koçlarla da doluyor. Ligdeki çekişmenin tribünleri dolduracağı, sponsorların ilgisini çekeceği kaçınılmaz bir gerçek. Bugün Galatasaray sponsor bulamıyor diye tereddüt içindeyiz. Önümüzdeki günlerde ise sponsorlar Galatasaray’ı bulacaktır. Hiç şüpheniz olmasın.

Ama bütün bu olumlu yanlar Türk çocuklarının önünün tıkanmasını önleyemeyecektir. Ligde biz tribünde maç seyrederken, genç Türk oyuncularımızın tek avantajı saha kenarında yedek sırasından maç seyretmek olacaktır. Şu ara kız takımlarımız Avrupa’da başarıya koşuyor. “Buna ne diyeceksiniz?” diye sorabilirsiniz. İçimden acaba Türk kızı, Türk erkek çocuğundan basketbola daha mı yetenekli diye sormak geçiyor.

Biz basketbol adamlarına düşen görev genç Türk koçların daha iyi yetişmelerine katkıda bulunmak olmalıdır. Zira Türk basketbolu gerçek anlamda onların omuzlarında yükselecektir. Bu yüzden konuyu tekrar Obradovic ve Ivkovic’e yönlendiriyorum. Avrupa’nın en iyi iki koçunun Türkiye’de olması hepimiz için bir fırsat. Onlardan öğreneceğimiz ne varsa öğrenmek şansını yakalamış durumdayız.

Geçen yazımda aldığım yorumlardan biri “Bu iki koç Avrupa’da sayısız şampiyonluk kazandı. Sen ne yaptın?” diyordu. Tabii benim bu iki büyük koçla kendimi kıyaslamak gibi bir iddiam yok, olamaz da… Benim derdim genç Türk koçların bu ünlü antrenörlerin neler yapmaya çalıştıklarına odaklanıp onlardan yararlanmasıdır.

Bu iki koçun sahada uyguladıkları teknik ve taktiği ilgi ile izlemeye devam edeceğim. Ama daha açık konuşursam bu teknik-taktik konusunda Obradovic’e yeterince hayranlık duymuyorum. Obradovic’in başarısının altında elbette oyuncularını daha iyi oyuncu yapması yatıyor. Ama ben bu gelişmelerin koçların teknik ve taktik üstünlüklerine değil, onların oyunculara kattığı psikolojik artılara dayandığı kanısındayım. Amerikan basketbolunda geçerli bir kanı var. Basketbolda oyuncuların psikolojilerini geliştirmek onların teknik ve taktik özelliklerini geliştirmenin çok önünde gelir deniyor. Sırp koçlar psikolojide üstatlar. Onlara “basketbol filozofu” desek yeridir.

Geçen yazımda ilk olarak Yugoslav kökenli koçların bağırıp çağırarak oyuncuları alert edip, her an uyanık tutup onları nasıl daha iyi savunmaya zorladıklarını yazmıştım. Ardından sandviç metoduyla oyuncularını küstürmeden nasıl eleştirdiklerini açıklamışım. Ama en önemli psikolojik konu onları comfort zone’larından (tembellik sınırından) çıkarmak oluyor. Comfort zone bir oyuncunun en büyük düşmanıdır. Onu aşarsa iyi oyuncu olma fırsatını eline geçirir.

Comfort zone sadece basketbolla ilgili bir konu değil. Hepimizin rahat “rahat bölge” diye de tanımlayacağımız tembellik sınırını aşmak yeteneğimiz kısıtlıdır. Comfort zone’u tanımlayan kelimelerin başında “yarın” gelir. Örneğin yıkanmamız gerektiği gün “yarın yıkanırım” der, rahatlarız. Zayıflamak için niyetimiz varsa, “az yemeye yarın başlarım” der, comfort zone’u kullanmış oluruz. Basketbolda ise örnekler sınırsızdır. Tek başınıza yaptığınız antrenmanlarda zayıf elinizi geliştirmeyi hep ileri tarihe bırakır, bütün drilleri güçlü elinizle yaparsanız comfort zone bölgenizde kalır, rahat eder ama gelişme kazanamazsınız. Şutlarınızı bir köşeden öbür köşeye bütün hızınızla koşup atmak yerine, devamlı olarak olduğunuz yerden atarsanız şutlarınızı antrenmanda sokarsınız ama maçlarda şut fırsatı bulmanız zorlaşacağından kaç sayı attığınızı görür ve çok üzülürsünüz.

Burada da size faydalı olacak “DAHA” kelimesi ortaya çıkar. Ben Sırpça’da“daha” kelimesinin ne demekse, en çok bu kelimenin Sırp koçlara faydalı olduğu inancındaym. Biz oyuncumuza iyi bir performans sergileyince ona“Aferin, çok iyiydin” der, moral veririz. Yugoslav kökenli koçlar ise oyuncularına moral verdikten sonra, “Ama unutma, daha iyi oyuncu olabilirsin” derler. Bizde oyuncularımızın rakibi arkadaşları Ahmet veya Mehmet’tir. Daha kelimesi ise oyuncunun en büyük rakibini kendisi yapar. Her gün kendisinden “daha iyi” olmak için daha çok çalışması gerektiğini kafasına yerleştirmelidir.

Bu uygulamanın en güzel örneği bence Melih Mahmutoğlu. Melih geçtiğimiz ligin başında sıradan bir oyuncuydu. Sadece iyi bir şutördü ama özgüveni çok yeterli olmadığı için şutunu da çok iyi kullanamıyordu. Obradovic ile çalışmaya başladıktan sonra ise tembellik sınırını (Comfort zone) aştı. Şimdi iyi savunma yapıyor ve oyunda her an uyanık. Bu yüzden de milli takıma seçildi. “Obradovic ile çalışmak istiyorum” diye Fenerbahçe’ye gelenlerin tek hedefi var: Farkında olmadan tembellik sınırını zorlamak, o sınırı aşmak ve daha iyi oyuncu olmak.

Bu konu ölü sezonda sık sık tekrarlanacak. Türk oyunculara “DAHA” kelimesinin önemini anlatmaya çalışacağım. “Daha” kelimesi daha iyi oyuncu olma hırsı, onların yedek sırasından kurtarıp sahada yer almalarının tek çaresidir. Her antrenmanda bunu hatırlamaları gerek.

Sevgiler, saygılar.

Kaynak: Basketfaul.com