İyi oyuncu olmak istiyorsanız okuyun

Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası’ndaki üzücü durumunun basketbolumuza olumsuz etkileri hala sürüyor. Rixos Turnuvası’nda da ülkenin ve Avrupa’nın birçok iyi takımı sahada yer alırken, tribünler yine boştu. Bu durumun sebebini kime sorsanız “Milli Takım böyle oynarsa, tribünler de böyle olur” cevabını alıyordunuz. Ama biz Milli Takımımızın kazaya kurban gittiğini düşünüyoruz. Milli Takımımızın Avrupa Şampiyonası’ndaki gerçek yeri bu değil. Üstelik geriye takılı kalarak ileri gitmek hemen hemen imkânsızdır, bu yüzden bir artık önümüze bakalım ve basketbolumuzun layık olduğu yere gelmesini sağlayacak çareleri arayalım.

Hep söylüyoruz, basketbol ekolümüz, basketbol felsefemiz konusunda kafalarımız karışık. Bu yüzden ben “Artık bu konuya açıklık geçirelim ve önümüzü açalım” diyorum.

Bence Türk Basketbol ekolünü oturtacağımız temel taşı savunma olmalıdır çünkü savunma basketbolun hem temelidir, hem de hücuma göre kolay yönüdür. Yanlış okumadınız. İyi savunmacı olmak, iyi hücum oyuncusu olmaktan çok kolaydır. Savunma bir karar işidir. Siz iyi hatta çok iyi bir savunmacı olmaya karar verirseniz, kimse size engel olamaz. Hücum konusu ise farklıdır. Hücumda büyük oyuncu olmanın yolu, çok iyi bir savunmacı olmaktan çok karışıktır. Savunmanın patronu beynimizdir. Beyin bir basketbolcunun en güçlü silahıdır. Eğer beyninizde “Ben çok iyi savunmacı olacağım” fikri yerleşirse, sizi bu yolda kimse durduramaz. İyi savunma yaptığınızı gören her koç, siz hangi takımda oynarsanız oynayın, size uzun süre sahada kalma şansı verecektir. Bu kaçınılmaz. Ama eğer savunmanız zayıfsa, hücumunuz iyi de olsa maçları yedek sırasından seyredersiniz. Olayın en olumlu, en etkileyici yönü şudur: ben çok iyi savunmacı olacağım kararını alıp çalışan her oyuncu, çok iyi savunmacı olur. Aynı şey hücum için geçerli değildir. Bu yüzden Türk Basketbol ekolünü savunma temeli üzerine oturtup, bu kararda ısrarcı olursak basketbolumuzun önünde kimse duramaz. Ben genç koçlarımızın oyuncularına daha ilk günden itibaren çok iyi savunmacı olmaları hırsını aşılarlarsa, basketbolumuzun önü çok açılır inancındayım. Bu kolay bir konu değildir çünkü basketbol deyince akıllara hep hücum gelir. Oyuncunun şutu, pası, driplingi hep ön plandadır. Savunma adeta basketbolda bir zorunluluktur. Heyecan aşılamaz, sizi coşturmaz. Siz savunmadayken, “Şu bitse de hücuma geçsek” demekten kurtulamazsınız. Uygulanan basketbol kuralları da bu can sıkıntısını destekler. Sizin kaç sayı attığınız istatistiklerde ön plandadır ama tuttuğunuz rakip takımın skorerini kaç sayıda tuttuğunuz hiçbir istatistiğe geçmez. Hücumda sayı atan oyuncuya verdiğiniz pas size asist yazılır, yine isminiz istatistiğe geçer ama savunmada sayı atacak bir oyuncuya kendini adamınızı bırakıp, yardıma gider ve sayı attırmazsanız size hiçbir yardım (asist) notu kazandırmaz. Her maç sonrası basında sayı krallarının resmi vardır. İyi savunmacının resmini hiç göremezsiniz. Daha kısa bir süre önce Türkiye’nin en iyi şutörleri akılları hep hücumda olduğu için savunmada sıkıntıdan kafalarını kaşırlardı. Bu gidişe “dur” dersek genç oyuncularımıza “kafasına her koyan, iyi oyuncu olur” inancını yayarsak, önümüz çok açılır.

Bu yolda ilerlemiş birkaç oyuncumuz var. İsterseniz iki örnek vereyim. Galatasaray’daki Göksenin Köksal ve Anadolu Efes’teki Doğuş Balbay’ın savunmaları çok iyi. Bunlar sadece sağlam savunmacı değiller. Ömer Onan’ın başlattığı “Savunmada saldırgan savaşçı” anlayışını basketbolumuza kazandırıyorlar, tuttukları adamlara dünyayı dar ediyorlar. Ama ikisinin de şutu zayıf. Bu problemlerini hala çözemiyoruz. Bu yüzden de bu iki ateşli savunmacı daha fazla uzun süre oyunda kalamıyorlar ve Türk gencinin onları izleme şansı azalıyor. Hâlbuki eğer basında bu iki gencin savunmaları yer alıp özgüvenleri artırılsa, attıkları şutların girme ihtimali de artar.

Çok iyi savunmacı olmanın yolu konsantrasyondan başlar. Siz hücumda topu rakibe kaybettiğiniz anda bütün dikkatiniz hem savunmaya odaklanmalıdır. Savunma doğru zamanda, doğru yerde bulunmak kuralıyla başlar. Bu yüzden geri dönüşünüz çoğu kez deparla olmalıdır. Bugün Amerika’da antrenmanlarda oyuncuların geri dönüşte kaç kez depar yaptıkları sayılıp, yazılıyor. Geriye depar sizde bir alışkanlık olunca, hücumda da depara kalkmanız kolaylaşıyor. İyi savunma yapan takımlar, hücuma da deparla çıkıp ister istemez iyi fast-breakçi takımlar oluyorlar.

Eskiden savunmada oyunculara “elinizi kolunuzu sallamayın, savunma ayaklarla yapılır” denirdi. Bu kavram da değişti. Şimdi antrenmanlarda oyuncunun tuttuğu adamın elindeki topa kaç kere değdiğiniz sayılıyor ve böylece sizin saldırgan olmanız sağlanıyor. Böylece siz rakibin elindeki topu bir anlamda kapmaya çalışırken, top rahip oyuncuların elinde bir silah olmaktan çıkıp neredeyse bir problem oluyor.

Tabii çok iyi savunmacı olmanın temelinde çok iyi çalışmak yatar. Ama yürekten inanan herkes çok iyi savunmacı olur, inancını yayabilirsek, Türk gencinin savunmada önü açılır.

Basketfaul sitesinin Türk Basketbolu’na çok büyük faydaları var ama Basketfaul’de küçük de olsa forumlar açarsak, bu fayda katlanır.

Son yazımdan sonra aldığım bir e-mailde Obradovic için ne düşündüğüm soruluyordu. Benim özellikle Yugoslav kökenli yabancı koçlara pek sıcak bakmadığım artık herkesin bildiği bir şey. Ben Yugoslav kökenli koçların kenarda durmadan bağırıp çağırarak oyuncularını savunmada uyarmalarının faydalı olduğunu hep söyledim ama bağırıp çağırmak hücumda faydalı olmaz. Bağırıp çağırma bir sür sonra onları enerji üreten koç yerine, enerji emen ve tüketen koç yaptığı tartışılmaz. Son Avrupa Şampiyonası’ndaki Milli Takımımızın enerjisi Tanjevic tarafından emilmiş ve tüketilmişti. Obradovic ise enerji tüketmek yerine, enerji üreten bir koç izlenimi veriyor. Bu yüzden onun basketbolumuza faydalı olacağına inanıyorum.

Son söz… Bu sezon bizi tarihin en çekişmeli ligi bekliyor. Tribünlerde buluşmak üzere, sevgiler…

Kaynak: Basketfaul.com