Acele mi, çabuk mu?

Karar şut makinesinde.

Kadınlar Avrupa Kupası Final Serisi’ndeki iki takımımız Galatasaray ve Fenerbahçe ile gururlandık. Ama erkekler Euroleague Final Four’u yaklaşırken, yeniden düşünmek zorunda kaldık. Sinan Erdem’deki Final Four’a ilk ismini yazdıran Yunan takımı Olympiakos oldu. İkinci Yunan takımı Panathinaikos ise kapıda bekliyor. Bir gün Yunan basketbolu için yazı yazmak zorunda kalacağım hiç aklıma gelmezdi. Ama iki Yunan takımını Euroleague Final Four’unda görürsek, bugüne kadar onlardan hiç bahsetmeyişimizin yanlış olduğu ortaya çıkacak
Yunan takımlarının bizi düşündüren yanı başarılarının Amerikalı oyunculara bağlı olmayışı. Bugün Final Four’a kalacak gibi gözüken 4 Avrupa takımında da Yunan oyun kurucular var. Spanoulis, Avrupa’daki ikili sıkıştırmalar arasından geçebilecek kadar iyi dribbling yapan tek oyuncu. Diamantidis, Panathinaikos’un lideri. Zisiz ve Papaloukas ise oynadıkları Maccabi ve Siena’nın en önemli oyuncuları arasında. Bizimde NBA’de oynayan 6 oyuncumuz var. Ama bunların hiçbiri oyun kurucu değil. Hep söylüyoruz. Artık sadece kulüp takımları değil, ülke basketbolları da oyun kurucularıyla ölçülüyor. Bugün bizde Kerem Tunçeri’den başka oynadığı takımın sorumluluğunu taşıyacak başka bir oyuncu yok.

Ben, Anadolu Efes’in Yunan koç Zouras ile anlaşıp, takımın başına Yunan bir koç getirince hem şaşırmış hem de üzülmüştüm. Zouras’ın savunmadaki başarısını canlı görebilmek için bu hafta Anadolu Efes – Antalya maçına gittim. Gerçekten de Efes’in savunma dozunda artış var. Devamlı oyuncu değiştirerek, rakibi tüm sahada sıkıştırıp, yıpratıyorlar. Savunma konsantrasyonları yoğunlaşmış durumda. Konsantrasyona hareketi, hatta SAVUNMADA SALDIRMAYI da ekleyip başarılı oluyorlar.

Ama bizim basketboldaki sorunumuz yabancı koçlarla değil, yıldız oyuncu yetiştirmekte. Özellikle oyun kurucu yaratmakta zorlanıyoruz. Tüm takımlarımız oyun kurucu mevkiine yabancı oyuncu seçme yolunda süratle ilerliyorlar. Bu hafta 2. lig takımlarından Darüşşafaka – Gelişim Koleji maçını izledim. Gelişim Koleji’ndeki kısa boylu Amerikalı guard, Gelişim’in 68 sayısının, 33’ünü attı. Ama maçın esas düşündüren yanı, 40 dakika boyunca Türk oyuncuların her hücumda Amerikalı guardı arayıp, topu ona vermek için telaş içinde olmalarıydı. Amerikalı guard da takımın geri kalan 8 oyuncusunun tamamından fazla top kullandı. Bunu şunun için yazıyorum. Eğer biz 2. kümeden yıldız Türk oyun kurucular bekliyorsak, çok bekleriz. Bu yabancı oyuncu problemine bir çare bulmamız şart. Biz ülkemizin yaptığı organizasyonlarla gurur duyuyoruz ama beklediğimiz çapta iyi oyuncu yetiştiremediğimiz için de üzülüyoruz. Fenerbahçe – Olin Edirne maçını da televizyondan izledik. Fenerbahçe daha iyi bir takım olma yolunda. Play-offlarda bu görülecek. Ben ilk defa kenarda tüm sezon kıpırdamadan oturan yardımcı koç Ertuğrul Erdoğan’ın ayağa kalkıp takıma destek ve moral vermesine çok sevindim. Ama beni esas mutlu eden Olin Edirne’de Amerikalı oyun kurucu sakat olduğu için onun yerine oynayan Mustafa Abi oldu. Mustafa Abi sorumluluk verilince Türk oyuncuların ne kadar başarılı olabileceğini bize ispatladı. Tabi Mustafa Abi için artık çok geç. Ama basketbolda (takımın en kısa boylu oyuncusu oyun kurucu yapılır) diye bir kaide yok. Genç koçlarımıza hep sesleniyoruz, elinizdeki en yetenekli oyuncuyu boyu ne olursa olsun oyun kurucu yapın diyoruz. Basketbolumuzun genç Mustafa Abi’lere çok ihtiyacı var. Türk basketbolunun temelinde, önde gençlerimizin şut yetenekleri geliyor. Avrupa’da en atletik oyunculara sahip değiliz. Ama şuta en yetenekli gençler bizde. Artık Türk basketbolunda savuma diye bir problem yok. Eğer biz şuta yetenekli gençlerimizi dribblingle de üst seviyelere çıkarırsak önümüzde kimse duramaz. Dönelim yine Spanoulis’e. Spanoulis eğer dribblingi ile kendisini sıkıştıran iki oyuncu arasından geçebiliyorsa, bizim çocuklarımız bunu niye yapamasın? Üstelik Spanoulis’in şut stili bozuk. Faul atarken onun topu omzuna yakın, avucuyla tuttuğunu görüyoruz. Türk çocuğunun ise şut stili mükemmele yakın. Yeter ki, yeteri kadar çabuk ve çok sayıda şut atalım. Basketbolda boş kaldığınız zaman hemen şut atıp kaçırılan şuta ACELE, sayıya dönen şuta ise ÇABUK şut deriz. Bu iki terimin kararını çember ve fileler verir. Siz eğer iyi şutörseniz çember size boyun eğer, attığınız şut başarılı ve çabuk şut olur. İyi şutör değilseniz top çemberden geçmez ve yorumcular attığınız şuta acele şut derler. Türk çocuğunun ÇEMBERLERİN, FİLELERİN PATRONU olma şansı büyük.

Şut makinesi Türk oyunculara çok faydalı olacak özelliklere sahip. Dakikada 20, saatte 1200 şut attırarak bizim yavaş geçen antrenman saatlerimizin önüne geçiyor. Ama esas faydası, attığınız şutların kaçının sayıya dönüştüğünü de size bildiriyor. Makinenin yanında, şut atarken tabelasından attığınız şutların kaçının sayıya dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Bu tabii şut atan oyuncuda önce gerilim yaratıyor. Çünkü biz şut atmak deyince 50 veya 100 şut atıp giren, çıkana aldırmadan antrenmanı tamamlamaya alışığızdır. Makinedeki sokamadığınız şut sayısı sizi önce korkutuyor, geriyor ama zamanla soktuğunuz şut sayısı arttıkça bu gerilim özgüvene dönüşüyor. Kendinize olan itimadınız artıyor bu özgüveni maçlarda da rahatça sergileyebiliyorsunuz. Daha da önemlisi çalışma sonunda alet size kaç şut atıp, kaç şut soktuğunuzu yazan bir istatistik kağıdı teslim ediyor. Siz böylece yazılı kağıtları bir hafta, bir ay sonra kontrol ederek gelişmenizi görebiliyorsunuz. Makine yarım daire şeklinde 20 yere pas verebiliyor. Ama işaretlerseniz, ard arda örneğin 10 şut sokmadan bir sonraki şut noktasına pas vermiyor ve siz ard arda 10 şut sokmak için uğraşıyorsunuz. Ard arda 10 şut soktuktan sonra rahatlıyor özgüveninizi artıyorsunuz.
Daha birçok yenilik var. Ben öğrendikçe sizinle paylaşacağım.

Sevgiler saygılar…

Kaynak: Hürriyet