Hoşgeldin Cenk Akyol

Bu hafta beni en çok sevindiren Galatasaray Cafe Crown’un yaptığı savunma oldu. Önceden yazmıştım Galatasaraylıların rakip dış adamlarına yaptıkları başarılı ikili sıkıştırmalar ülke basketbolunda bir yenilik. Ve genç antrenörlerin öğrenmeleri gereken bir savunma tarzı. Geçtiğimiz hafta da bu ikili sıkıştırmaları başarıyla uyguladılar. Basketbolda yeni ve iyi bir savunma yaptığınız zaman bunun faydası savunmayla sınırlı kalmaz. Bu gelişme hücuma da yansır. Bu ikili sıkıştırma ülkemizde yayılırsa hücum oyuncuları da buna bir çare arayacaklardır. İkili sıkıştırmanın arasından geçmek, driplingi kesmemek, geriye doğru dripling yaparak ikili sıkıştırmayı yaymak ve bunun gibi bir çok maharetin genç oyunculara eklenip onları daha iyi oyuncu yapacağı muhakkak. Özetle savunma hücumu, hücum da savunmayı geliştirir. Oktay Mahmuti’nin savunma yenilikleri, ikili sıkıştırmalarla sınırlı değil. Savunmada üzerinde en çok tartışılan konu, top mu yoksa tuttuğunuz adam mı önemli konusudur. Tabii top tuttuğunuz adamın elindeyse bütün dikkatiniz onun üzerine odaklanır. Ama top tuttuğunuz adamın elinde değilse tartışma başlar. Top tuttuğunuz adamın elinden çıktığında adamın önemi azalır, topun önemi artar. Örneğin, karşı taraftaki rakip oyuncu, sizin takım arkadaşınızı geçmiş, turnikeyi atacaksa ve siz hala kenarda duran kendi adamınıza bakıyorsanız, yanlış olur. Top mu tuttuğunuz adam mı önemli sorusu kağıt üzerinde çözülemez, anlaşılamaz. Bu konu sadece sahada çözülebilir. Galatasaray savunması doğrusunu uyguladı. Top tuttuğunuz adamın elinde değilse konsantrasyonunuz topta olmalıdır. Galatasaray savunması birçok kere rakibin turnikelerini pivot atışlarını önlemek için en az 4-5 kişiyle 3 saniye boyalı koridor içindeydi. Top mu adam mı konusunu, top tuttuğunuz adamda değil başkasının elindeyse ve o tehdit oluşturuyorsa fileden geçen top rakibe 2 sayı kazandıracağına göre, dikkat topta olmalıdır. Siz hakem olmadığınıza göre, karşı tarafta durup oyunu seyretmek göreviniz değildir, göreviniz sayıyı önlemektir. Bu konuya Türk basketbolu ekolü için sık sık değineceğiz.

Haftanın en önemli diğer konusu savunmada Efes’te yaşanan coşkuydu. Bu savunma coşkusunu başlatan bugüne kadar şutörlüğü ile tanınan Cenk Akyol’du. Cenk bir Türk oyuncunun kafasına koyduğu zaman ne kadar iyi bir savunmacı olabileceğini ispatladı. Belki inanmayacaksınız ama bu coşku savunma yetersizliği ile tanınan Rakocevic’e bile yansımıştı. Rakocevic belki hayatındaki ilk top kapmayı Aliağa maçında sergiledi. Efes’teki gelişme sadece moral ve coşkuyla sınırlı değil. Darüşşafaka’dan ayrılan Mehmet Kabaran, Efes’in teknik kadrosunda. İstatistiklerden sorumlu yardımcı koç görevinde. Mehmet, basketbolu seven, okuyan, öğrenmenin sonu yoktur anlayışında yeniliklere açık bir genç koç. Onun Efes’te istatistikten sorumlu koç oluşu basketbolumuz için bir yenilik. Bugüne kadar asistan koçlardan ne beklendiği karışık bir kavramdır. Geçen hafta da yazdım. İstatistikler her geçen gün yenileniyor ve önemi artıyor. Artık istatistiklerin takımlara katkısı, maçlardan sonra dağıtılan klasik bilgiler ile sınırlı değil. Bu bilgiler maçta (imtihanda) alınan sonuçları açıklıyor. Ama bu özellikleri geliştirmek antrenmanlarda tutulan istatistiklerin görevi. Örneğin maç sonu kağıtlarda sizin o maçta kaç ribaunt aldığınız yazılıdır. Ama bu bilgilerin, sizi daha iyi ribauntçu yapması konusu sınırlıdır. Artık o oyuncunun o antrenmanda kaç ribaunt aldığı değil kaç defa ribaunt için potaya saldırdığı bile not ediliyor. Siz şut atıldığında hemen fırlıyor musunuz, yoksa top havada süzülürken siz topu seyredip sonra mı yola çıkıyorsunuz? Bu bile çekilen antrenman filmlerinden öğreniliyor. Bu konu sadece ribauntlarla bitmiyor. Şut, pas, dripling bütün fundemental’lar filme alınıyor ve istatistikler siz antrenmandayken sizi imtihana, yani maça hazırlıyor. Yeter ki siz antrenmanları filme alın ve geliştirilecek istatistikleri kaydedin. Daha iyi oyuncu, daha iyi takım olacağınız muhakkak.

Kaynak: Basketdergisi.com