Tanjeviç’le Olmaz

“Tanjeviç ile tamam mı devam mı?” diye soruyorsanız, cevabım ne yazık ki, “Geriye bakarak ileri gitmek çok zor, hatta imkansız” olacaktır.

KISA bir süre öncesine kadar koçlara, “Oyun kurucun kadar konuş” denirdi. Artık koçlara,”Eğer sahada takımın lideri bir oyun kurucun yoksa, hiç ağzını açma” deniyor. Bu anlayış değişikliğini ve oyun kurucuların öneminin artmasını NBA’de Steve Nash gerçekleştirdi. Koçun sahadaki uzantısı Steve Nash (bir çok ABD’li yazara göre NBA’in en az atletik olan oyuncusu) smaç vurmak bir yana, sıçrayınca çembere bile güç değiyor.

Buna karşılık Nash’in oynadığı takımlara sınıf atlatması ve daha önemlisi yanındaki oyuncuları büyütme yeteneği o derece sınırsız ki, iki kere üst üste NBA’de MVP seçildi. Böylece NBA tarihinde Magic Johnson ve Larry Bird gibi efsanelerle birlikte anılır oldu.

Lider oyun kurucuların sorumluluğu teknik ve taktik yönle de sınırlı değil. Takım oyunu oturtmak, takımı takım yapmak, egoları birleştirmek, bir elin 5 parmağını yumruk yapmak da onların görevi. Bu ayın başında 2008 Olimpiyatları için Amerika kıtasında seçmeler yapıldı. ABD turnuvadaki maçları ortalama 38.5 farkla kazandı.

Oyun kurucu farkı

Bu takım NBA’in Kobe Bryant, LeBron James, Carmelo Antonhy gibi süper egoist yıldızları ile dolu. Kadronun asist ortalaması ise maç başına 28. Bu rakam bile ABD’li oyuncuların egolarını nasıl yenip yardımlaştıklarının bir göstergesi. Ama bu takımın bütünleşip omuz omuza olmasının gerçek sebebi lider oyun kurucuları Jason Kidd.

Yazarlar Kidd’in asist sayısından çok istatistiklere geçmeyen olumlu davranışlarını, örneğin bir maçta kaç kere diğer oyuncuları tebrik edip, moral verip karşılıklı havada el çırpmalarını saymakla meşguller.

Takımı takım yapan lider point guardların Avrupa’daki temsilcisi Litvanyalı Jasikevicius. O olmasa Litvanya, İspanya’da tek bir maç bile kazanamazdı.

Türk basketbolunda ise durum farklı. Bizde oyun kurucuların görevleri topu yarı sahaya kadar getirip, kenardan koçun işaret ettiği oyunu başlatmaktan ibaret. Türkiye’de iyi oyun kurucu olmanın yolu, koç işaret olarak kafasını kaşıyorsa veya gömleğinin yakasını çekiyorsa onu taklit edip, koçun emrini yerine getirmekten geçer.

Milli Takım’daki yetenekli 3 genç oyun kurucumuzun da İspanya’daki görevleri farklı değildi. Oynadıkları tüm maçlarda yaptıkları asistlerin toplam sayısı çift haneli rakamlara güç erişti.

Milli Takımımızın başarısı moral kondisyona ve coşkuya bağlıdır. Coşmadıkça ölümüne savunma yapmayız. Coşkumuzun temelinde daima kolay turnike bulmamız veya üst üste 3 sayılık şutları sokmamız yatar. Oyunu hızlandırarak coşku yaratacak Tutku ve savunmasıyla özveriye örnek olacak Kerem Tunçeri de kadroda yoktu. Bu turnuvanın en yavaş ve en az pas yapan takımı bizdik. Coşku yerine güvensizlik vardı. İbrahim’i düşünün.. İbo, Avrupa’nın hiç şüphesiz en iyi şutörlarinden biri. Onu üst üste faul atışı kaçırırken görmek inanılacak gibi değildi.

Negatif enerji verdi

Takımdaki moralsizliğin esas sebebi ise Tanjeviç’ti. Yugoslav asıllı koçların kenardan bitmek tükenmek bilmeyen negatif enerji saçan bağırış ve çağırışlarının önce coşku, zaman içinde ise kırgınlık ve küskünlük yarattığını biliyoruz. Tanjeviç’in ne dediğini bile anlamayan oyuncular artık onun bağırış çağırışlarından bıkmış durumdalar.

Daha açık konuşursak, ona Japonya’daki kadar güvenmiyor ve sevip saymıyorlar. Oyuncular koçlarını sevip saymıyorlarsa o koçun basketbolu ne kadar bildiğine bakmazlar. Üstelik Tanjeviç’in kafası çok karışık. Oyuna giren çıkan oyuncular niye girdiklerini ve çıktıklarını anlamıyorlar bile.

Sistemi çok hareketsiz

Dünyada basketbolda görev taksimi git gide yayılıyor. Ama bırakın oyuncuları, koçun kendisinin bile oyuncularından ne beklediğini bilmediği bir takımdan başarı beklemek bir hayal. İspanya’da lider oyun kurucu yeteneğine sahip tek oyuncumuz genç takımda point guard oynayan Hidayet’ti. Tanjeviç hayatında tek bir maçta point guard oynamayan Cenk Akyol’u denedi. Ama Hidayet’e, takımı takım yapma sorumluğunu bir dakika bile vermedi. Tanjeviç’in oyun sistemi de çok hareketsiz. Turnuva boyunca fast breakten bir tek kolay sayı attığımızı ben hatırlamıyorum.

Set oyunumuza gelince.. Herhalde Avrupa’da bizden daha az hareket edip, daha az pas yapan başka bir takım yok. Bugünlerde ABD’de teknik adamlar yeni bir buluşun peşindeler. Ayak bileğine takılan küçük bir aletle oyuncuların bir maçta ne kadar yer değiştirdiğini, ne kadar mesafe kat ettiğini ölçmek istiyorlar. Bunları bizim oyuncularımızdan bazılarına taksak, “Bu aletler bozuk” diye geri yollamak zorunda kalırdık. Zira set oyunumuz bu kadar durağandı.

Bir teşekkür

Son olarak yine de Tanjeviç ve Nihat İziç’e Japonya’daki takımımızın sergilediği savunma gayreti dolayısıyla teşekkür borçluyuz. Bugün Türkiye’de savunma dozunun artmasının arkasındaki gerçek Tanjeviç yönetiminde, Milli Takım’ın Japonya’da sergilediği savunmadır.

Ama “Tanjeviç ile tamam mı devam mı?” diye soruyorsanız, cevabım ne yazık ki, “Geriye bakarak ileri gitmek çok zor, hatta imkansız” olacaktır.

Kaynak: Hürriyet